Gündem
- Erhan Erdemir
- 5 Mar
- 3 dakikada okunur
Türkiye siyasetinde gündem yine hareketli. Her gün yeni bir gelişme, yeni bir çalkantı… Siyaset sahnesinde yaşanan son olaylara baktığımızda, güven kavramının her geçen gün daha da erozyona uğradığını görüyoruz. Güç mücadelesi içinde gerçeğin değeri azalırken, vatandaşların duyduğu güvensizlik katlanarak artıyor.
Ekrem İmamoğlu ve Diploma Tartışmaları
Son günlerde en çok konuşulan konulardan biri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasıyla ilgili başlatılan soruşturma oldu. İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olduğu açıkça ortadayken, bu soruşturma yeni bir siyasi hamle olarak görülüyor. Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu süreci “kara mizah” olarak nitelendirdi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diplomasıyla ilgili yıllardır süren tartışmaları hatırlatarak, bu soruşturmanın siyasi bir operasyon olduğunu ima etti.
Diploma tartışmaları aslında Türkiye siyasetinin içler acısı halini özetliyor. Gündemi gerçekten etkileyen ekonomik kriz, işsizlik, yüksek enflasyon gibi konular yerine, siyasetçiler birbirlerinin akademik geçmişini sorgulamayı tercih ediyor. Burada sorulması gereken asıl soru şu: Halkın gerçek sorunlarını çözecek politikalar üretmek yerine, neden böyle gündemler yaratılıyor?
CHP’de Dalgalanmalar: İYİ Parti’den İstifa Eden Vekil CHP’ye Geçti
Siyasetin kaygan zeminini bir kez daha gösteren olaylardan biri de İYİ Parti’den istifa eden milletvekilinin CHP’ye katılması oldu. Seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’na oy vermeyen vekilin, bugün CHP saflarına katılması, siyasi etik açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor. Partiler arası geçişlerin bu kadar kolay ve hızlı olması, seçmenin iradesine ne kadar saygı duyulduğunu da sorgulatıyor.
Bu tür siyasi manevralar halkın siyasete olan güvenini sarsıyor. Seçmen, oy verdiği vekilin bir süre sonra başka bir partide saf tutmasını izlemek zorunda kalıyor. Bunun adı ne kadar “demokratik hak” olarak savunulsa da, esasen siyasi kaypaklığın en somut örneklerinden biri olarak değerlendiriliyor.
CHP’nin Durumu: Yeni Bir Denge Arayışı mı, Kriz mi?
CHP’nin mevcut durumu da tartışmalı. 31 Mart yerel seçimlerine az bir süre kala, partideki dengelerin tam anlamıyla oturmadığı gözlemleniyor. Kılıçdaroğlu’nun liderlikten ayrılmasının ardından, parti içindeki hizipler ve güç mücadeleleri hala devam ediyor. Özgür Özel’in liderliği, CHP tabanında tam anlamıyla kabullenilmiş değil. Parti içindeki bölünmeler ve belediye başkan adaylıkları konusundaki tartışmalar, CHP’nin seçimlere güçlü bir şekilde hazırlanmasını zorlaştırıyor.
Ayrıca, İmamoğlu’nun parti içindeki etkisi giderek artarken, gelecekte genel başkanlık için daha güçlü bir pozisyon almak isteyebileceği konuşuluyor. Bu da CHP içinde yeni bir liderlik mücadelesine zemin hazırlıyor.
Apo’nun Örgütü Feshetme Çağrısı: Yeni Bir Dönemin Başlangıcı mı?
PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın örgütü feshetme çağrısı yapması, Türkiye siyaseti açısından tarihi bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Öcalan’ın 40 yılı aşkın süredir silahlı mücadelenin içindeki bir figür olarak böyle bir adım atması, yeni bir sürecin kapısını aralayabilir mi? Bu sorunun yanıtı belirsiz. Ancak geçmişte benzer süreçlerin nasıl sonuçlandığını hatırlarsak, bu tür çağrıların sahada nasıl yankı bulacağının kritik öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Örgütün bu çağrıya nasıl yanıt vereceği, devletin nasıl bir strateji izleyeceği ve bölgedeki dengelerin nasıl değişeceği önümüzdeki süreçte netleşecek. Ancak Türkiye’de siyaset ve güvenlik konularının iç içe geçtiği düşünüldüğünde, bu gelişmenin uzun vadede ciddi sonuçları olacağı aşikâr.
Siyasette Güvensizlik ve Halkın Konumu
Bütün bu olaylara baktığımızda, Türkiye’de siyasete olan güvenin her geçen gün biraz daha azaldığını görüyoruz. Bugün bir partide olan bir vekilin yarın başka bir partide olması, liderlerin politikalarının sürekli değişmesi, hukuk sisteminin siyasete alet edilmesi, halkın siyaset kurumuna duyduğu güveni neredeyse sıfıra indiriyor.
Siyaset, kişisel menfaatlerin değil, toplumun ortak yararının gözetildiği bir alan olmalıdır. Ancak Türkiye’de siyasetin giderek kişisel hesaplaşmalara, intikam duygularına ve kısa vadeli çıkar ilişkilerine teslim olduğu açıkça görülüyor. Tam da bu noktada, güç mücadelesinin içinde ezilen vatandaşları hatırlatmak gerek:
“Filler tepişir, karıncalar ezilir.”
Güç sahipleri iktidar savaşına girerken, halk bu savaşın en büyük mağduru oluyor. Ekonomi kötüye giderken, işsizlik artarken, emekliler geçim sıkıntısı çekerken, gençler yurt dışına gitmek için fırsat kollarken, siyasetçiler kendi koltuk savaşlarını sürdürüyor. Türkiye’de siyasetin asıl trajedisi budur: Halkın sorunlarının siyaset sahnesinde gerçek bir karşılık bulamaması.
Sokrates’ten Bir Hatırlatma
Siyaseti ve demokrasiyi tartışırken, yazıyı Sokrates’in şu sözleriyle bitirelim:
“Demokrasinin en büyük hatası, cahil ve bilgisiz insanların da oy kullanmasına izin vermesidir. Kaptanı denize açılmadan önce eğiten bir toplum, neden ülkenin başına birini getirirken hiçbir eğitime ihtiyaç duymaz?”
Sokrates’in bu eleştirisi, demokrasinin ideal bir yönetim biçimi olup olmadığına dair tartışmalara kapı aralıyor. Türkiye’de halkın gerçekten bilinçli bir seçim yapabilmesi için, eğitim sisteminden medya okuryazarlığına kadar birçok alanda ciddi reformlara ihtiyaç var. Ancak mevcut tabloya baktığımızda, bu reformların kısa vadede gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor.
Bu yüzden, belki de Türkiye’de demokrasiyi daha sağlıklı bir hale getirmek için ilk yapılması gereken şey, halkın bilgiye erişimini artırmak ve politik bilinç seviyesini yükseltmek olmalıdır. Aksi takdirde, siyasetin kaygan zemini üzerinde savrulmaya ve güven krizinin daha da derinleşmesine devam edeceğiz.
Comentarios