Günümüz Ekonomisi ve Toplum: Krizlerin Gölgesinde İnsanlık
- Erhan Erdemir
- 27 Oca
- 2 dakikada okunur
Dünya, 21. yüzyılın çalkantılı sularında savrulurken, ekonomik ve toplumsal krizler iç içe geçmiş bir ağ gibi bizi kuşatıyor. Türk toplumu, bu küresel düzensizliklerin ortasında kendi tarihsel ve kültürel bagajıyla baş etmeye çalışıyor. Ancak sorulması gereken temel soru şu: Gerçekten nereye gidiyoruz? Daha önemlisi, kimlerin çıkarları uğruna bu yolda ilerliyoruz?
Bir İllüzyon Olarak Büyüme ve Kalkınma
Küresel ekonomik sistem, neoliberal politikaların egemenliği altında “büyüme” ve “kalkınma” kavramlarını birer başarı ölçütü olarak sundu. Ancak bu büyümenin kim için olduğu sorgulanmadı. Zenginleşen sermaye sahipleri, derinleşen yoksulluk, daralan orta sınıf ve artan eşitsizlikler bu sistemin yan ürünleri oldu. Türk toplumunda da tablo farklı değil. Son 20 yılda sürekli büyüdüğümüz iddia edilse de, sokakta bir esnafa, bir çiftçiye ya da emekli bir vatandaşa “bu büyümeden ne kadar pay aldınız?” diye sorarsanız, alacağınız cevaplar acı gerçekleri gözler önüne serecektir.
Dünya toplumunda ise manzara daha da karanlık. Küresel elitler, Davos zirvelerinde dünyayı nasıl “daha adil bir yer” yapacaklarını tartışırken, milyarlarca insan temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bu adaletsiz düzenin sürdürülebilir olmadığını anlamak için ekonomist olmaya gerek yok; sadece açlık ve eşitsizliğin yayıldığı coğrafyalara bakmak yeterli.
Türk Toplumunun Yara Alan Dokusu
Türk toplumu, tarihsel olarak güçlü bir dayanışma ve paylaşma kültürüne sahipti. Ancak günümüzde bireycilik ve ekonomik sıkışma bu kültürel kodları aşındırıyor. Yoksulluk, sadece bir gelir sorunu değil; toplumsal huzurun, güvenin ve dayanışmanın zeminini de yok ediyor. Bugün birçok kişi, komşusunun halini bilmiyor, işsiz bir gencin çaresizliğini görmüyor ya da çocuğunu okula aç gönderen bir anneyi anlamıyor. Türk toplumu, ekonomik krizlerin yanında ahlaki bir krizle de karşı karşıya.
Toplumun Suskunluğu ve Medyanın Rolü
Bugün medya, çoğunlukla iktidarların kontrolü altında bir manipülasyon aracı haline geldi. Gerçekler sansürleniyor, insanlar suni gündemlerle oyalandırılıyor. Türk medyasına baktığınızda, ekonominin harikalar diyarında gezdiği izlenimine kapılabilirsiniz. Ancak markete gidip iki poşet dolusu ürün için maaşınızın yarısını ödediğinizde, gerçekler tokat gibi yüzünüze çarpıyor. Dünya medyasında da durum pek farklı değil; kapitalizmin kurallarını belirleyen aktörler, propaganda mekanizmalarını ustaca kullanıyor.
Alternatif Bir Yol Mümkün mü?
Bugün hem Türkiye’de hem de dünyada, mevcut ekonomik düzenin sürdürülebilir olmadığı açık. Ancak bunun değişmesi için önce toplumların bilinçlenmesi gerekiyor. Türk halkı, sadece bireysel sorunlarına değil, toplumsal problemlere de çözüm aramalı. Dayanışma kültürü yeniden inşa edilmeli ve toplum, ekonomik adaletsizliklere karşı sesini yükseltmeli.
Dünya ölçeğinde ise ekolojik krizi, gelir eşitsizliğini ve demokratik hakların gerilemesini ele alacak yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Bu paradigma, sadece zenginliği değil, refahı adil bir şekilde paylaşmayı esas almalı.
Son Söz
Türk toplumu ve dünya, tarihsel bir dönüm noktasında. Ya bu düzenin dayattığı kurallara boyun eğip daha da parçalanacağız ya da birlik içinde yeni bir yol inşa edeceğiz. Bu yazı, bir isyanın ve değişim çağrısının başlangıcı olsun. Çünkü sessizlik, yalnızca baskının devamını sağlar. Muhalif olmak, adaletin ve insan onurunun tarafında durmaktır.
Erhan Erdemir
Comentários